27 Mayıs 2011 Cuma

yalnızlık üzerine

Nereden aklıma geldi bilmiyorum.

Ancak artık yazmam gerekiyor. Aklımda gittikçe çoğalan ve çoğaldıkça büyüyen kelimeleri bir şekilde kusmam gerekiyor. Ne mi yazacağım. Hiç. Belki de her şeyi. Sadece düşüncelerimi.

Aslında yazmayı sevmezdim. Beceremezdim de. Bana hep meşakkatli ve zor gelirdi. Belki de bu yüzden fotoğraf çekiyorum. Ama artık yazmam gerekiyor.

Plansız.

Zamansız.

Aklıma düştüğü gibi…

Kadıköy sokaklarında, ellerim ceplerimde, amaçsızca gezerken çoğalıyor kelimeler. Bir bombardıman gibi üşüşüyor hepsi. Cümleler ardı ardına geliyor. İçsel yansımalarım aslında bunlar. İçimi açıyorum. Yine kendi içime…

Geç gelen baharın beraberinde sürüklediği aşık olma isteğiyle doluydum. Oysaki yalnızlık çekiyorum. Hani derler ya kalabalığın arasında yalnız olmak. Öyle bir şey benimki de. Aşık olmak istiyordum. Aşık olduğum kadının, bilmeden, haberi olmadan suretlerini arıyordum. Kadıköy sokaklarında.

Neden buraya yazdım bilmiyorum. Yalnızlığımı paylaşmak için belki de. Buraya yazmasa ne yapar ki insan? OCÇ’nin bir gün sorduğu gibi. İnsan neden günlük tutar? Bir gün birileri okusun diye mi acaba?

Bir gün.

Bir zaman sonra.

Her şey olup bittikten, hayat yaşandıktan sonra.

Cesaret nedir diye soruyorum

Cesaret, içinden geçenleri, olduğu gibi haykıra bilmektir.

O anda.

Yaşanmışlık bitmeden.

Belki de yıllardır içimde biriken kelimeler için küçük bir cesaret gösterisi yapıyorum şu anda.
Aklıma geldikten hemen sonra.

Ama olmuyor. Her zaman olduğu gibi bilgisayar başında her şey siliniveriyor aklımdan. Boş boş ekrana bakıyorum. Kadıköy sokaklarında, ellerim ceplerimde, amaçsızca dolaşırken geliyor her şey aklıma. O anda yazmam gerekiyor. Her şey olageldiği anda. Hayatın sürdüğü anda. O puslu seslerin ve görüntülerin içinde. Oracıkta işte.

Bu yazıyı kimler okuyacak diye düşünmüyorum. Kimin okuduğu da önemli değil zaten. Hepimizin içinde bir yalnızlık süregeliyor.

Dikkatli olun siz okuyucular. Şu an kafamın içinde dolaşıyorsunuz. Şu an yalnızlığımı paylaşıyorsunuz. Size içimi açıyorum. Sakın kendi yalnızlığınızı benim yalnızlığıma katmayın. Ben kendi yalnızlığımla boğuşuyorum. Size tüm yalanlarımla, riyakârlığımla, ikiyüzlülüğümle içimi açıyorum.

Ve hemen kendi kendime soruyorum.

Acaba hangi insan bu vasıflardan yoksundur ki?

Kelimeleri aklımdan çıkarırken karşımdaki gece kondu mahallesine bakıyorum. Herhalde orada yaşamak daha insanca olurdu diye düşünüyorum. Egomuzla birlikte yükselttiğimiz apartmanlardan sıyrılıp gerçek insanların arasında insanca yaşamak.

Hayıflanıyorum.

Gözüm yaramazlık peşinde koşan kedime kayıyor. Yaramazlığından belli, henüz büyüyor. Bir arkadaşım söylemişti, kediler en çok iki heceli isimleri algılayabilirmiş. Ben bir isim koymadım. Ona, bir gün sahip olmayı çok istediğim “kızım” diye sesleniyorum. Yaramazlığına aldırmamaya çalışıyorum. Kendisiyle ilgilenmemi istiyor. Bense burada kafamı boşaltıyorum.

Yanımdan geçen otobüsün içindeki insanlara bakıyorum. Hepsi yalnız. Ben bir otobüste, onlar yanımdakinde. Bazılarıyla göz göze geliyorum. O anda yalnızlığımızı paylaşıyoruz. Sonra gözüm Kadıköy duvarlarına afiş asmaya çalışan çocuklara takılıyor. Bir konser afişine benziyor. Biraz daha dikkatli bakıyorum.

MFÖ yazıyor.

Ardından hemen aklıma geliyor.

Yalnızlık konusunda en güzel sözleri onlar söylüyor.


MusicPlaylist
Music Playlist at MixPod.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder